Klostrofobi (Kapalı Alan Fobisi) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Ana Sayfa  ›  Blog  ›  Genel  ›  Klostrofobi (Kapalı Alan Fobisi) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Kapalı alan korkusu olarak adlandırılan klostrofobi, çıkmaya engelin olmadığı ortamlarda sıkışma veya sıkışıp kalma hissine dayanan özgül olarak nitelendirilen fobi türüdür.  Klostrofobi belirtileri arasında terleme, baş dönmesi, göğüste sıkışma, nefes darlığı, bayılma hissi, ağız kuruluğu, zihinsel bulanıklaşma gibi fiziksel ve yoğun kaygı, kontrol kaybı hissi, bulunduğu ortamlardan çıkma gibi psikolojik semptomlar yer alır.

Klostrofobi Nedir?

Klostrofobi, belirli bir durum fobisi olarak sınıflandırılan özgül bir anksiyete bozukluğudur.  Bu rahatsızlık; asansör, tünel, küçük veya kilitli odalar gibi kapalı veya dar alanlarda bulunma korkusu ile kendini gösterir ve kişinin günlük yaşam aktivitelerinde önemli ölçüde etkilenmelere yol açar. Korkulan ortam kişi için herhangi bir tehlike içermiyor olsa ve kişi bunun farkında olsa dahi, kaygı ve panik tepkileri oluşur.

Klostrofobi Belirtileri Nelerdir?

Klostrofobi yaşayan kişiler kapalı bir ortamda bulunduklarında ya da bu ortamı düşündüklerinde bile yoğun kaygı belirtileri gösterebilirler. Görülen en sık belirtiler arasında nefes darlığı, çarpıntı, terleme, titreme ve göğüs sıkışması gibi durumlar bulunur. Bazı kişiler, bayılacakmış gibi hissettiğini ya da oksijen alamadığını da düşünür. Gösterilen bu fiziksel tepkilerin yanı sıra kişi kapalı yerde mahsur kalacağına dair yoğun korku duyar ve bulunduğu ortamdan hızlıca çıkma isteği yaşar. Aynı zamanda kontrolü kaybetme, ölüm korkusu ve çevreyi anlamlandırmada zorluk gibi belirtiler de oluşur. Belirtilen kontrolü kaybetme düşüncesi bize, klostrofobisi olan kişilerin günlük yaşamda olayları ve durumları ne kadar kontrol altında tutma isteğine sahip olduğu konusunda da düşünmeye sevk ediyor. Belirtiler zaman zaman öylesine güçlü olabilir ki, kişi günlük yaşamda asansör kullanmaktan, toplu taşımaya binmekten ya da dar odalardan bulunmaktan dahi kaçınabilir. 

Fiziksel Belirtiler

  • Nefes almada zorluk
  • Terleme
  • Titreme
  • Çarpıntı
  • Boğulma hissi
  • Kuru ağız 
  • Bulantı ve baş ağrısı 
  • İdrara çıkma isteği 
  • Bayılma hissi
  • Susuzluk 
  • Sıcak basması
  • Göğüs ağrısı

Psikolojik Belirtiler

  • Kontrolü kaybetme korkusu
  • Mahsur kalma ve boğulma hissi
  • Yoğun kaygı ve panik duygusu
  • Konsantrasyon güçlüğü, zihinsel bulanıklık
  • Gerçek tehlike olmadığını bilmesine rağmen korkuyu engelleyememe 
  • Bulunduğu ortamdan çıkma isteği

Klostrofobiyi Tetikleyen  Durumlar Nelerdir?

  • Asansörler 
  • Tüneller ve metrolar 
  • Kilitli veya dar odalar 
  • Kalabalık alanlar 
  • MR cihazı
  • Yoğun trafikte araç içinde kalmak

Klostrofobi Neden Olur?

Klostrofobi tek bir nedenden kaynaklanan bir rahatsızlık değildir ve birçok farklı sebebi olabilir; genetik yatkınlık, yaşantısal deneyimler ve öğrenilmiş davranışların birleşimi sonucu ortaya çıkabilir. Kimi insanlar çocuklukta yaşadıkları olumsuz bir deneyim nedeniyle kapalı alanlarda kendini güvende hissetmezken, bazı kişilerde aile öyküsü veya biyolojik yatkınlık rol oynayabilir. Bunun yanında çevresel faktörler ve öğrenilmiş korkular da fobinin gelişmesine katkıda bulunur. Dolayısıyla klostrofobi, hem biyolojik hem de psikososyal kökenleri olan bir anksiyete bozukluğu olarak değerlendirilir.

Travmatik Deneyimler

Klostrofobi geçmişte yaşanan travmatik deneyimlerle tetiklenebilir. Örneğin, küçük yaşta kapalı bir odada kilitli kalmak, asansörde mahsur kalmak gibi olaylar, kişinin beyninde “kapalı alan tehlikeyi ifade eder” algısını pekiştirir. Bu deneyimler, kişinin ilerleyen yıllarda benzer durumlarla karşılaştıklarında yoğun kaygı ve panik tepkisi göstermesine yol açabilir. Travmatik yaşantılar, sadece fiziksel korku tepkilerini değil, aynı zamanda psikolojik olarak da kişinin kendini kontrol edememe ve kaçma isteği hissetmesine neden olur.


Genetik Yatkınlık ve Aile Öyküsü

Araştırmalar, klostrofobinin yalnızca deneyimlerle değil, genetik yatkınlıkla da ilişkili olabileceğini göstermektedir. Bazı genetik faktörler, beynin korku ve kaygı mekanizmalarını etkileyerek kişiyi fobilere daha duyarlı hale getirebilir. Örneğin, GPM6A genindeki bazı varyasyonlar, kapalı alan korkusuna yatkınlıkla ilişkilendirilmiştir. Bunun yanında aile öyküsü de klostrofobinin gelişmesinde önemli rol oynar; ebeveynlerin  veya yakın akrabaların benzer fobiler yaşaması, çocukların kapalı alan korkusunu öğrenmelerine ve geliştirmelerine katkıda bulunabilir. Böylece genetik ve aile faktörleri, klostrofobinin ortaya çıkışında birbirini destekleyen etmenler olarak görülebilir.


Öğrenilmiş Korkular (Çevresel Etki)

Klostrofobi, çevresel etkiler ve öğrenilmiş davranışlarla da şekillenebilir. Çocuklukta veya gençlikte, kapalı alanlara karşı aşırı korku gösteren ebeveynleri gözlemlemek, bireylerin benzer kaygılar geliştirmesine yol açabilir. Ayrıca, okulda, evde veya çevrede yaşanan olumsuz deneyimler, kişinin kapalı alanları tehlikeli olarak algılamasına sebep olabilir. Bu öğrenilmiş korkular, bireyin ilerleyen yaşamında kapalı mekanlardan kaçınma davranışını pekiştirerek fobinin sürekliliğini sağlar. Böylece çevresel ve öğrenilmiş etmenler, genetik yatkınlık ve travmatik deneyimlerle birlikte klostrofobinin oluşumunda etkili olur. 

Klostrofobi Tanısı Nasıl Konur?

Klostrofobi tanısı, öncelikle kişinin yaşadığı korku ve kaygı tepkilerinin değerlendirilmesi ile konur. Klinik ortamda psikolog, psikiyatrist veya psikolojik danışman kişinin kapalı alanlarda hissettiği yoğun kaygıyı, kaçınma davranışlarını ve günlük yaşamını ne ölçüde etkilediğini sorgular. Tanı genellikle DSM‑5 (Ruhsal bozuklukların tanısal ve istatiksel el kitabı) kriterlerine göre yapılır; buna göre kişi, kapalı alanlarda aşırı korku ve kaygı yaşıyor olmalı, bu durumun da kişinin günlük işlevselliğini bozması ve en az 6 ay sürmesi gerekmektedir.

Tanı koyarken ayrıca şu noktalar değerlendirilir:

• Korkunun gerçek tehlikeyle orantısız olup olmadığı

• Korkunun yalnızca kapalı alanla mı sınırlı olduğu

• Panik atak veya başka anksiyete bozukluklarının eşlik edip etmediği

Klinik değerlendirme sırasında, bazı durumlarda anketler, ölçekler veya psikolojik testler de kullanılabilir. Örneğin, “Claustrophobia Questionnaire (CLQ)” gibi ölçekler, kişinin kapalı alan korkusunun şiddetini ve tetikleyici durumları ölçmeye yardımcı olur

Klostrofobi Testi Nasıl Yapılır?

Klostrofobi testi, kişideki kapalı alan korkusunun düzeyini ve hangi durumlarda ortaya çıktığını anlayabilmek için kullanılan psikolojik değerlendirme araçlarını içerir. Klinik ortamda en sık başvurulan ölçme aracı Claustrophobia Questionnaire (CLQ)’dur. Bu test, kapalı alanlarda yaşanan kaygıyı hem kısıtlanma korkusu (örneğin hareket edememe, sıkışma gibi) hem de boğulma korkusu (örneğin havasız kalma, nefes alamama) boyutlarıyla değerlendirir. Kişiye, farklı durumlara ilişkin sorular yöneltilir ve verdiği cevaplar  puanlanarak fobi düzeyi belirlenir. Bunun yanı sıra, bazı ruh sağlığı uzamnları Behavioral Avoidance Test (BAT) gibi gözlem temelli yöntemlerle de bireyin kapalı alanlara verdiği tepkileri değerlendirebilir. Bu testler, tanı koymaya yardımcı olurken aynı zamanda tedavi planının kişiye özel şekilde oluşturulmasına da katkı sağlar.

Klostrofobi Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Klostrofobi tedavisinde amaç, bireyin kapalı alan korkusunu azaltmak, kaygı belirtilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmaktır. Tedavi planı genellikle psikoterapi temelli olup, gerektiğinde ilaç tedavisi ile desteklenebilir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve maruz bırakma terapisi en etkili yöntemler arasında kabul edilmektedir. Aynı zamanda gevşeme ve nefes egzersizleri de etkili olmaktadır.

Bilişsel Davranışçı Terapi 

BDT, klostrofobide en yaygın kullanılan tedavi yöntemidir. Terapide bireyin kapalı alanlarla ilgili gerçekçi olmayan düşünceleri belirlenir ve daha işlevsel, gerçekçi düşüncelerle değiştirilmesi hedeflenir. Aynı zamanda gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri de öğretilerek, kaygı anında kişinin kendini baş etme becerilerinin gelişmesi ve kendini düzenleyebilmesi sağlanır.

Maruz Bırakma Terapisi

Bu yöntem, bireyin korku duyduğu kapalı alanlarla güvenli bir şekilde ve aşamalı olarak karşılaştırılmasını içerir. İlk etapta kişi, kapalı alanları hayalinde canlandırabilir; ilerleyen aşamalarda ise kısa süreli gerçek deneyimlere girer (örneğin kısa bir süreliğine asansöre binmek). Bu süreç, korkunun zamanla azalmasını ve kişinin kaçınma davranışını bırakmasını destekler.

Gevşeme ve Nefes Egzersizleri

Klostrofobiyle başa çıkmada en sık önerilen yöntemlerden biri de gevşeme ve nefes egzersizleridir. Kaygı anında vücudun verdiği tepkilerden biri hızlı ve yüzeysel olarak nefes almadır; bu da çarpıntı, baş dönmesi ve panik hissini artırabilir. Derin nefes egzersizleri sayesinde nefes alışverişi yavaşlatılır, kalp atışları düzenlenir ve bedende rahatlama sağlanır. Aynı zamanda kas gevşetme teknikleri de (örneğin aşamalı kas gevşetme) kişinin bedenini kontrol etmesine ve kaygı seviyesini düşürmesine yardımcı olur. Düzenli olarak uygulanan bu teknikler, sadece kriz anında değil, genel olarak stresle baş etme becerisini de artırır.

İlaç Tedavisi: Hangi ilaçlar kullanılır?

Bazı durumlarda, yoğun kaygı ve panik belirtilerini hafifletmek için ilaç tedavisi de kullanılabilir. Özellikle antidepresanlar veya kısa süreli anksiyolitikler tedavi sürecine eklenebilir. Ancak ilaç tedavisi genellikle tek başına yeterli değildir ve psikoterapiyle birlikte daha etkili sonuç verir.

Tedavi süresi ne kadardır?

Klostrofobi tedavisinin süresi, kişinin belirtilerinin şiddetine, tedaviye uyumuna ve kullanılan yöntemlere göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak, bilişsel davranışçı terapi ve maruz bırakma terapisi gibi yöntemler düzenli olarak uygulandığında birkaç ay içinde belirgin iyileşme sağlanabilir. Hafif düzeyde klostrofobisi olan kişilerde tedavi süreci daha kısa olabilirken, yoğun panik atak yaşayan veya başka anksiyete bozukluklarıyla birlikte seyreden durumların gözlemlendiği süreç daha uzun sürebilir. İlaç tedavisi kullanıldığında ise etkinin görülmesi birkaç hafta sürebilir ve genellikle psikoterapiyle birlikte devam ettirilir. Yani, klostrofobi tedavisinde net bir süre vermek mümkün değildir ancak erken müdahale ve düzenli terapi sürecin hızlanmasını ve kalıcı sonuçlar alınmasını destekler.

Klostrofobi ile Günlük Hayatta Başa Çıkmak

Klostrofobi tedavisi devam ederken ya da günlük yaşamda semptomları hafifletmek için uygulanabilecek bazı yöntemler vardır. Öncelikle, kişi tetikleyici durumları fark etmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde kendini hazırlamalıdır. Örneğin asansöre binmek zorunda kalındığında yanında güvendiği bir kişinin bulunması kaygıyı azaltabilir. Nefes ve gevşeme egzersizlerini düzenli uygulamak da panik belirtilerinin kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Ayrıca, merdiven kullanmak veya daha geniş alanları tercih etmek gibi yöntemler de kişinin kaygısını yönetmesini kolaylaştırır. Bunlarla birlikte fiziksel egzersiz, yeterli uyku ve dengeli beslenme de genel stres seviyesini azaltarak fobiyle baş etme gücünü artırır. Kişi, korkularıyla küçük adımlar atarak yüzleşmeyi öğrenmeli ve kendini zorlamadan ilerlemelidir.

Sık Sorulan Sorular

Klostrofobi sonradan gelişir mi?

Klostrofobi sonradan gelişebilir. Çocuklukta veya ergenlikte başlayabildiği gibi, yetişkinlik döneminde de ortaya çıkabilir. Özellikle travmatik bir deneyim, örneğin asansörde mahsur kalma, kalabalık bir yerde panik atak yaşama, klostrofobinin başlamasına yol açabilir. Ayrıca stresli olaylar, başka kaygı bozuklukları veya kişinin genel ruhsal hassasiyetleri de bu fobinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Yani klostrofobi sadece doğuştan gelen bir durum değil, yaşamın ilerleyen dönemlerinde öğrenilmiş ya da tetiklenmiş bir korku olarak da gelişebilir.


Agorafobi ile Klostrofobi Arasındaki Fark Nedir?

Klostrofobi, özellikle kapalı alanlarda bulunma korkusu ile ilgilidir. Asansör, uçak, dar odalar veya penceresiz ortamlar gibi yerlerde yoğun kaygı ve panik belirtileri görülür. Agorafobi ise daha geniş bir kavramdır; kişinin kaçmanın zor olacağı veya yardım alamayacağı yerlerde bulunmaktan duyduğu yoğun kaygı ile ifade edilir. Bu durum yalnızca kapalı alanlarla sınırlı değildir; kalabalık alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları veya açık meydanlar da agorafobiyi tetikleyebilir. Yani klostrofobi belirli bir fobi türüyken, agorafobi daha çok kaçışın zor olacağı çeşitli ortamlara yönelik bir kaygı bozukluğudur.

Hangi doktora başvurulmalı?

Klostrofobi yaşayan kişilerin başvurması gereken uzmanlık alanı psikiyatri, psikolog ve psikolojik danışmanlardır. İlk adım genellikle bir psikiyatri uzmanına gitmektir. Psikiyatrist, tanıyı koyar ve gerekirse ilaç tedavisi başlatır. Aynı zamanda kişiyi psikoterapiye yönlendirebilir. Bu süreçte özellikle bilişsel davranışçı terapi (BDT) konusunda deneyimli bir psikoterapist ile çalışmak faydalı olur. Daha kapsamlı bir destek gerektiğinde psikiyatrist ve psikoloğun iş birliği içinde yürüttüğü tedavi, hem ilaç hem de terapi boyutunu kapsayarak daha etkili sonuçlar oluşturur.

Tanı sürecinde MR ya da asansör simülasyonları kullanılır mı?

Klostrofobi tanısında doğrudan MR  ya da asansör simülasyonu kullanılmaz. Tanı süreci, esas olarak psikiyatrist veya psikolog tarafından yapılan klinik görüşmeler ve tanı ölçütlerine dayalı değerlendirmeler üzerinden yürütülür. Ancak bazı durumlarda, kişinin korkularını daha iyi anlamak veya maruz bırakma terapisi sırasında ilerlemeyi değerlendirmek için simülasyon teknikleri ya da sanal gerçeklik (VR) uygulamaları kullanılabilir. Bununla birlikte, MR  gibi gerçek yaşam tetikleyicileri genellikle tanı için değil, kişinin korkusunu ortaya çıkaran durumu gözlemlemek amacıyla dolaylı olarak kullanılabilir.

MR’a giremeyen hastalar ne yapmalı?

Klostrofobi nedeniyle MR’a giremeyen kişiler için çeşitli alternatifler mevcuttur. Öncelikle, hekim bu durumla ilgili bilgilendirmeli ve gerekirse açık MR cihazı tercih edilmelidir. Açık MR’lar daha geniş ve ferah bir alan sunduğu için klostrofobik bireylerde kaygıyı azaltabilir. Bunun dışında, hafif sakinleştirici ilaçlar  doktor kontrolünde uygulanarak hastanın MR çekimine girmesi sağlanabilir. Ayrıca, bazı merkezlerde sanal gerçeklik (VR) gözlükleriyle hazırlık, nefes ve gevşeme egzersizleri veya hastanın yanında bir sağlık personelinin bulunması da kaygıyı azaltmaya yardımcı olur. Bu yöntemlerle çoğu hasta gerekli tetkikleri tamamlayabilmektedir.

Klostrofobisi olan biri uçağa binebilir mi?

Klostrofobisi olan kişiler de uçağa binebilir, ancak bazı önlemler almaları faydalı olur. Uçaklar dar ve kapalı oldukları için kaygıyı tetikleyebilir; bu nedenle uygun hazırlık ve stratejiler önemlidir. Bu durumla ilgili birkaç öneriyi şu şekilde sıralayabiliriz:
• Maruz bırakma ve nefes egzersizleri: Uçuş öncesi kısa süreli simülasyonlar veya nefes teknikleri kaygıyı azaltabilir.
• Koltuğun seçimi: Acil çıkış veya koridor kenarı gibi daha ferah hissettiren yerler tercih edilebilir.
• Yanında destekçi bulundurmak: Güvendiği bir kişinin varlığı rahatlatıcı olabilir.
• Gerekirse doktor kontrolünde ilaç kullanımı: Hafif sakinleştirici ilaçlar, kaygının yönetilmesine yardımcı olabilir.
• Uçuş öncesi bilgilendirme: Pilot ve kabin ekibiyle durumu paylaşmak, güvenlik hissini artırabilir.
Doğru stratejiler ve hazırlıklarla, klostrofobisi olan kişiler çoğu zaman rahat ve güvenli bir şekilde uçağa binebilir.


Asansöre binme korkusu nasıl yenilir?

Asansöre binme korkusu, klostrofobinin en yaygın tetikleyicilerinden biridir ve doğru yöntemlerle yönetilebilir. En etkili yaklaşımlardan biri aşamalı maruz bırakmadır yani kişi önce asansörü hayal ederek veya kısa süreli boş asansör kullanımını deneyerek başlayabilir ve zamanla süreyi ve yoğunluğu artırır. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ile birlikte, kişinin “asansörde kalırsam panik olabilirim” gibi gerçekçi olmayan düşünceleri fark edilip yeniden yapılandırılır. Nefes ve gevşeme egzersizleri, panik anında vücudun sakinleşmesine yardımcı olur. Ayrıca, güven veren biriyle binmek ve sakin müzik dinlemek de kaygıyı azaltabilir. Düzenli uygulama ve küçük adımlarla, asansöre binme korkusu önemli ölçüde azalabilir ve kişi normal yaşamına rahatça devam edebilir.


Asansörde kalınca ne yapılmalı?

Asansörde kalmak, klostrofobisi olan kişiler için yoğun kaygı ve panik yaratabilir. Böyle bir durumda yapılabilecekler şunlardır:

• Derin ve yavaş nefes almak: Panik anında nefes hızlanır; derin nefes egzersizleri kalp atışlarını ve kaygıyı düzenler.

• Kas gevşetme teknikleri uygulamak: Omuz, boyun ve çene kaslarını rahatlatmak bedeni sakinleştirir.

• Dikkati dağıtmak: Telefonla müzik dinlemek, kısa bir oyun oynamak veya bir şarkıya odaklanmak kaygıyı azaltabilir.

• Asansörün düğmelerine odaklanmak yerine sakinliği korumak: Panik davranışlarını tetikleyen düşünceleri fark edip “kontrol bende” demek faydalıdır.

• Yardım çağırmak: Asansördeki acil düğme veya güvenlik hattını kullanarak yardım istemek güven hissini artırır.

Bu adımlar kişinin kendini kontrol etmesine ve panik düzeyini azaltmasına yardımcı olur. Düzenli uygulama ile bu tür durumlar daha yönetilebilir hale gelir.


Klostrofobi öldürür mü?

Klostrofobi doğrudan yaşamı tehdit etmez. Klostrofobi, yoğun kaygı, panik atak ve kaçınma davranışlarıyla kendini gösteren bir anksiyete bozukluğudur. Korku ve panik atak sırasında kalp çarpıntısı, nefes darlığı veya baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler görülse de, doğru müdahale ve yönetim ile bu durumlar kontrol altına alınabilir. Önemli olan, klostrofobinin günlük yaşamı olumsuz etkilemesine izin vermemek ve gerekli psikolojik destek veya tedaviye başvurmaktır. Düzenli terapi ve gevşeme teknikleri, klostrofobinin semptomlarını önemli ölçüde azaltır ve kişiyi güvenli bir şekilde günlük yaşamına devam ettirir.

Klostrofobi için hangi ilaçlar kullanılır?

Klostrofobide ilaç tedavisi genellikle psikoterapiye ek olarak kullanılır ve tek başına tedavi edici değildir. En sık tercih edilen ilaç grupları ise şunlardır:

• Selektif serotonin geri alım inhibitörleri : Kaygı düzeyini düşürmeye yardımcı olur ve panik atak riskini azaltır.

• Benzodiazepinler (kısa süreli kullanım): Yoğun kaygı veya panik anlarında hızlı rahatlama sağlar, ancak bağımlılık riski nedeniyle uzun süre kullanılmaz.

• Diğer anksiyolitikler: Doktorun değerlendirmesine bağlı olarak farklı kaygı giderici ilaçlar da reçete edilebilir.

İlaç tedavisi, genellikle bilişsel davranışçı terapi ve maruz bırakma terapisi ile birlikte uygulanır. Bu kombinasyon kişinin kapalı alan korkusunu azaltmada ve günlük yaşamını sürdürmede daha etkili sonuçlar sağlar. İlaç kullanımında hekim kontrolü şarttır.

Kaynakça 

          1.         StatPearls. Claustrophobia. NCBI Bookshelf.   https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK542327/

2. PubMed. Claustrophobia Overview. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31194467/

3. Rachman, S., & Taylor, S. (1993). The Claustrophobia Questionnaire. Journal of Anxiety Disorders.

            4. Carl, E. et al. (2019). Virtual reality exposure therapy for anxiety and related disorders: A meta-analysis of randomized controlled trials. Journal of Anxiety Disorders.

5. Murphy, K. J., & Brunberg, J. A. (1997). Adult claustrophobia, anxiety and sedation in MRI. Magnetic Resonance Imaging.

6. PubMed. Relaxation techniques in anxiety disorders. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20853612/

7. American Psychiatric Association. DSM-5: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders.

           8. PubMed. Distinguishing agoraphobia from specific phobias. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28598722/

9. PubMed. Onset of specific phobias in adulthood. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20451314/

10. PubMed. Anxiety and air travel. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/30230589/

11. PubMed. Exposure therapy for elevator phobia. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28395661/

12. PubMed. Pharmacological treatment of specific phobias. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28867938/

📌 Bu yazıdaki bilgiler tanı koyma veya tedavi önerme amacı taşımaz.
İçerikler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır.